Aile Evlilik Çift Danışmanı Dr. Ekrem Çulfa Koçluk ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi 0533 3738123
ÖN YARGILARIMIZ & BAKIŞ AÇILARIMIZ
Dr. Paul Ruskin, öğrencilerine yaşlanmanın psikolojik belirtilerini öğretirken onlara şu olayı okur:
"Hasta ne konuşuyor, ne de söylenenleri anlıyor. Bazen saatlerce anlaşılmaz şeyler geveliyor. Zaman, yer ya da kişi kavramı yok. Yalnız, nasıl oluyorsa, kendi adı söylendiğinde tepki veriyor. Son altı aydır onun yanındayım, ne görünüşü için bir caba sarf ediyor ne de bakim yapılırken yardımcı oluyor. Onu hep başkaları besliyor, yıkıyor ve giydiriyor. Dişleri yok, yiyeceklerin püre halinde verilmesi gerekiyor. Gömleği salyalarından dolayı sürekli leke içinde. Yürümüyor. Uykusu sürekli düzensiz. Gece yarısı uyanıp çığlıklarıyla herkesi uyandırıyor. Çoğu zaman mutlu ve sevecen, fakat bazen ortada bir sebep yokken sinirleniyor. Biri gelip onu yatıştırana kadar da feryat figan bağırıyor."
Bu olayı okuduktan sonra, Ruskin öğrencilerine böyle birinin bakımını üstlenmek isteyip istemediklerini sorar.
Öğrenciler bunu yapamayacaklarını söylerler. Ruskin, kendisinin bunu büyük bir zevkle yaptığını ve onların da yapması gerektiğini söyleyince öğrenciler şaşırırlar. Daha sonra Ruskin hastanın fotoğrafını dolaştırmaya baslar. Fotoğraftaki doktorun altı aylık kızıdır. Dr. Ruskin, Amerikan Tip Birliği Dergisindeki makalesinde,(günümüzde çok yaşandığı gibi ) gülünç bir yanlış anlamanın insana nasıl tamamen farklı bir perspektif kazandıracağını anlatmaktadır. Belki de hayatta yaşadığımız birçok şey bize önyargılarımız ve bakış acılarımız tarafından dayanılmaz ve zor gözükebilir...
Derleyen: Dr. Ekrem Çulfa
BİLGE İLE KÖPEK
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:
-Benim bundan öğrendiğimm şu oldu,der.
-Bir insanın istekleri ile aras೩ndaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.
Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için…
Her insanın bir hikâyesi ve söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.
ANI YAŞAMAK
Afrika’nın balta ve ağaç kesme motorlarının girmemiş bölgelerinde kayıp bir şehrin
izini kovalayan arkeologlar kendilerine yardımcı olmaları için yerlilerle anlaşırlar. Bir gün karşılarına bir şehre dair bir iz çıkar ve aceleyle kamp yaptıkları yerden fırlarlar. Eşyaları taşıyan yerliler ise anlamsız bir biçimde yerlerinde beklemektedirler. Geri dönen arkeologlar yerlilere aceleleri olduğunu, çabuk hareket etmeleri gerektiğini söylerler. Yerliler cevap vermez ve sessizce beklemektedirler. Arkeologlar telaş içinde kalmışken niçin beklediklerini sorarlar. Yerlilerden biri cevap verir:
“Ruhunuz geride kaldı.”
Hepimiz her gün bir koşuşturma içerisindeyiz. Kafamız sürekli başka yerde, başka işte , başka konularda. Yarın şu işi teslim edebilecek miyim? Zam istesem mi ? Sınavı geçebilecek miyim? Bana bu konuşmayı neden yaptı? Bu konuda benim bir suçum var mıydı? Akşam ne yesem ? gibi pek çok düşünce biz çok da farkında olmadan aklımıza üşüşür. Ya geçmişteyizdir ya gelecekte peki aslında nerede olmamız gerekir?
Anı yaşamak oldukça popüler bir deyimdir; fakat nasıl yapabiliriz bunu. Öncelikle kendimizi gözlemlemeyi öğrenmeliyiz, düşüncelerimizin farkına varmalıyız. Çoğu zaman ne düşündüğümüzün bile farkında değiliz. Bu yüzden aklımızdan geçenlerin izlemek oldukça önemlidir. An’a gelmenin en etkili yollarından bir tanesi de derin bir nefes almaktır. Öyle bir nefes alın ki o nefesi içinizde hissedin. Peki gerçekten olduğunuz yerde misiniz? Günlük yaşamda alışkanlıklarımız nedeniyle bazı şeylere çok dikkat etmiyoruz; örneğin her gün geçtiğimiz yollardan otomatik olarak geçiyoruz. Belki aklımızda bin bir türlü düşünce oluyor. Bu kez sadece etrafınıza bakın, sadece bakmayın görmeye çalışın, değişiklikleri fark edin. Kokuları duyumsayın, rüzgarı hissedin, sesleri dinleyin ; kısacası 5 duyunuzu kullanın ve gerçekten orada olun. Bazı duygularınızı fark edin, onları yargılamayın sadece kabul edin.
O anda olmak hayattan zevk almayı sağlar. Sürekli geçmişte ya da gelecekte olan insanlar depresyon ya da kaygı bozuklukları gibi sorunlar gösterebilirler. Aşırı yemek yeme, öfke patlamaları gibi davranışlarda bulunabilirler. Bunların üstesinden gelmenin en temel yolu o anda olmak ve farkındalık sahibi olmaktır. Anı yaşamanız dileğiyle …
Eğer anı yaşamadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
AFFETMEK
İki arkadaşın yolları çöle düşmüş günün birinde. Bir süre sonra aralarında tartışma çıkmış. Birinin diğerini tokatlamasıyla neticelenmiş bu münakaşa. İncinmiş öbürü ve kuma şöyle yazmış:”Bugün en iyi arkadaşım bana bir tokat attı.”Yürümeye devam etmişler. Bir vahaya varmışlar. Ve az önce tokatlanan, şimdi de çamura saplanmış. En yakın arkadaşı bu kez ölümden kurtarmış onu. O ise kendine gelince bir taş bulup şöyle yazmış üstüne:”Bugün en yakın arkadaşım hayatımı kurtardı.”Diğeri meraklanmış. Neden ilk seferde kuma, sonrakinde de taşa not yazdığını sormuş. Şöyle yanıtlamış diğeri:”Biri beni incittiğinde onu kuma yazmalıyım ki bağışlayıcılık rüzgarları hemen silinip götürsün onu. Bir bana iyilik yaptığında onu bir taşa kazımalıyım ki onu hiçbir rüzgar alıp götürmesin…
Her insan çevresindeki kişiler ile problemler yaşayabilir; bu kaçınılmazdır. Çünkü herkesin farklı ihtiyaçları, farklı talepleri vardır. Bunlar bir konuda çakışabilir veya çeşitli iletişim hataları sonucunda yanlış anlaşılmalar olabilir, taraflardan biri hatalı davranışta bulunabilir. Her bir hata bizde kırgınlık, hayal kırıklığı, kızgınlık gibi duygular uyandırabilir. Bu duyguların kalıcı olmaması çok önemli ve bizim elimizdedir. Kişinin davranışlarındaki hatalar o kişinin bütün kişiliğiyle yargılanmasını gerektirmez. Böyle olursa insanlara güven duygusu geliştiremeyiz. Yapılan hataları kabul edip, affetmek sonrasına kin tutmamak büyük erdemdir. Kişinin kendisini daha huzurlu kılar. Tam tersi hata yapan kişiyi sadece yaptığı yanlış davranışlar ile hatırlarsak sağlam ilişkiler geliştiremeyiz. Her insanın davranış repertuvarında hem uyumlu hem uyumsuz davranışlar vardır. Sadece hataları hatırlayıp iyi olanları görmezsek ilişkilerimizde sorunlar yaşamakla birlikte kendimiz de mutluluk ve güven gibi duygular geliştiremeyiz.
Arkadaşlarınız ya da aile üyelerini değerlendirirken olumsuz davranışlarından çok olumlu davranışlarını daha çok hatırlamaya çalışın. Göreceksiniz ki siz olumlu davranışları görmeye başlayıp takdir ettikçe bu davranışların sayısı da artacak. Aksi takdirde kimseye güvenmeden, sürekli mutsuz ilişkiler yaşayan bireyler haline gelebilirsiniz.
Bu konuda sorunlar yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Şeyh ve müridi ormanda dolaşıyorlardı. Mürit, zihninin sürekli huzursuzluk ve karmaşa içinde olduğundan yakındı. “Neden sakin ve dingin insan sayısı çok az? Zihnimi huzura kavuşturmak için ne yapabilirim?” diye sordu şeyhine.
Şeyh müride gülümsedi ve şöyle dedi: Sana bir hikâye anlatayım. Bir fil, bir ağacın yapraklarını yerken küçük bir sinek filin kulağına yaklaşmış ve vızıldamaya başlamış. Fil sineği kovmak için kulaklarını sallamış ama her seferinde sinek geri geliyormuş. Bu durum birkaç kez tekrarlanmış. Fil dayanamamış, sormuş sineğe: “ Neden bu kadar hareketli ve gürültülüsün?” Sinek cevaplamış : “ Gördüğüm, duyduğum ve kokladığım her şey beni kendine çeker. 5 duyum beni sürekli olarak farklı yerlere yönlendirir ve ben buna karşı çıkmam, yerimde duramam.
Peki, senin sırrın nedir? Nasıl oluyor da bu kadar sessiz ve sakin kalabiliyorsun?” Fil ise şöyle yanıtlamış : “5 duyum, dikkatime hâkim olamaz. Ne iş yaparsam yapayım, kendimi tamamen o işe verip onda kayboluyorum.
Böylece, mesela yediğim yemekten, soluduğum havadan keyif alırım. Dikkatimi ben yönlendirir ve kontrol ederim, etraftaki şeyler değil…” Bu hikâyenin ardından Şeyh sözlerini noktaladı: “ Zihnin, dikkatin nereye yönelirse oradadır. Eğer dikkatini ve duyularını kontrol edersen, zihnin de kontrolün altında demektir. Yaptığın işe ver kendini, etrafta olup bitene değil. Böylece sakinliği ve dinginliği bulacaksın.”
Sabah uyandınız kafanızda pek çok şey var, bugün ne yapsam; kime nasıl konuşsam, nasıl tepki verir, sonucu ne olur, bir ara faturaları da halletsem, alışverişe çıkma zamanı da geldi… zihninizde pek çok düşünce vardır. Evden çıkarsınız, yolda aklınız bu yeni günde neler yaptığınız, trafikte hata yapan adam, bir gün önceki eşiniz ile yaptığınız kavganız, kahvaltıda , otobüste iseniz ön koltuktakilerin konuşmaları, arabada radyodaki adamın sunduğu haberler… Yine pek çok düşünce vardır zihninizde. Bu durum işte, okulda, eve dönüş yolunda çoğu zaman aynı ise zihnin yorulması kaçınılmazdır.
Yorgun bir zihnin yaşamda pek çok olumsuz sonuçları vardır. En başta dikkat dağınıklığına neden olur. Asıl o anda ilgilenmeniz gereken şeye yeterince odaklanamazsınız, nasıl odaklanacağınızı da bilemezsiniz. Zamanınızı etkin bir şekilde kullanamazsınız. Aynı anda pek çok şeyi düşünmeye çalışarak , iyi bir düşünme süreci yaşayamaz bazı hatalar yaparsınız. Bunun sonucunda bazı yanlış kararlar alabilirsiniz. En önemlisi de her gün sizin için gergin geçer, günün sonunda yorgun hissedersiniz.
Peki zihninizi dinginleştirmek için neler yapabilirsiniz?
Öncelikle derin bir nefes alın ve bu nefesi içinizde hissedin. Aklınıza otomatik olarak gelen gelecek ve geçmişle ilgili bir yığın düşünceyi zihninizde hayali bir kutuya koyup kaldırın.
O anda ne ile ilgilenmeniz gerekiyor ise ona bakın, görün, hissedin, işitin , koklayın ve belki tadın. Dikkatinizin dağıldığını fark ettiğinizde tekrar o ana gelmeye çalışın.
Üzerinizde çok fazla sorumluluk olduğunu düşünüyorsanız bunları öncelik sırasına koyun , gereksizleri eleyin, daha az önemlileri ileriki bir zamana erteleyin. Çok bunaldığınızda çevrenizden yardım istemekten çekinmeyin.
Bunların yanında bir takım rahatlatıcı müzikler eşliğinde gevşeme egzersizleri yapabilirsiniz.
Bu konuda sorunlar yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Bir gün bir Kızılderili ve beyaz arkadaşı New York şehrinin merkezinde yürüyordu. O sırada öğle tatili vaktiydi ve caddeler insanlarla doluydu. Sürücüler kornalarını çalıyor, taksi şoförleri müşteri bulmak için köşelerde bağrışıyor, sirenler çalıyordu... Kısacası, şehrin gürültüsü kulağı sağır edecek derecede fazlaydı. Birden, Kızılderili durdu ve “Bir cırcır böceğinin sesini duyuyorum” dedi.
Arkadaşı “Ne? Çıldırmış olmalısın. Bu gürültüde cırcır böceğini duymanın imkanı yok” diye karşı çıktı.
“Eminim” diye ısrar etti Kızılderili. “Bir cırcır böceği duydum.”
Kızılderili bir müddet dikkatle dinledi ve caddenin karşı tarafına geçip büyükçe bir çimento fabrikasına doğru yürüdü. Fabrikanın bahçesinde öbek öbek birkaç çalılık vardı. Çalılıklara baktı. Gerçekten de dalların altında küçük bir cırcır böceği vardı.
“İnanılmaz!”dedi arkadaşı. “Sende insanüstü kulaklar var galiba.
“Hayır” diye cevapladı Kızılderili. “Benim kulaklarım seninkilerden farklı değil. Bütün mesele dinlediğin şeye bağlı.”
“Bu mümkün değil!”dedi arkadaşı. “Ben bu gürültüde asla bir cırcır böceğini duyamam.”
“Mümkün” karşılığını verdi. “Neyin senin için gerçekten önem taşıdığına bağlı bu. Dur sana göstereyim.”
Elini cebine sokup birkaç madeni para çıkardı ve onları yuvarlanacak şekilde kaldırımda yere attı. Kulaklarında hala kalabalık caddelerin gürültüsü yankılanırken, 8-10 metre mesafe içindeki bütün kafaların dönüp kaldırımda çınlayan paranın kendilerine ait olup olmadığına baktığını gördüler...
Etrafımızda pek çok uyarıcı var; hepsini duymak oldukça yorucu hatta hem fiziksel hem ruh sağlığı için zararlı olabilir. O yüzden enerjimizi daha verimli kullanmak için her şeyi duymayız, aralarından seçeriz. Bu seçimler çoğu zaman kendi ilgi alanlarımız, merak ettiklerimiz, işimize yarar olacağını düşündüğümüz şeylerdir. Bunları daha çok fark eder , daha çok kulak kabartırız ve daha çok duyarız. Diğerleri ise daha çok fonda kalır, duymayız bile. Bu bir yere kadar işlevsel bir şey iken , bazen zararları olabilir. Oldukça katı bir şekilde sadece dikkatimizi çeken şeyleri duyup, diğerlerini arka plana attığımızda kendimizi sınırlandırmış oluruz. Başka bakış açılarına, başka deneyimlere açık olmadan, kendi belirlediğimiz çizgiler arasında sıkışıp kalırız. Bu gelişme ve büyünün yeninde büyük engel ve bazen hastalık yaratıcıdır. Bir düşünün son zamanlarda kendinize güven problemi yaşıyorsunuz. Eğer kendinizle ilgili sadece olumsuz yorumları dinlerseniz, onları duyarsınız; olumlu olanları kaçırırsınız. Ya da sevdiklerinizin başına bir kaza geleceği ile ilgili kaygılısınız. Gazetelerde sadece kaza haberlerini okursanız , diğer kaza olmayan durumları görmez ve tehlikeyi daha büyük algılar , daha çok kaygı yaşarsınız.
Görüldüğü gibi dinlediğimiz şeyler ruh sağlığımızı oldukça etkilemektedir. Dinlediğiniz şeylerin farkında mısınız ? yoksa siz çok da farkında olmadan otomatik olarak mı gelişiyor ? Kendi belirlediğimiz sınırlarda sıkışmak, sadece benzer şeyler duymamıza ve yaşamamıza neden olur. Daha farklı bakış açıları daha farklı deneyimler için etrafınıza bakın. Öncelikle sıklıkla neler duyduğunuzu fark edin ve size yardımı olacak, sizi geliştirecek şeyleri duymaya çalışın.
Eğer bu konuda sorun yaşıyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Genç adam annesi için çiçek alacaktı. 200 mil uzakta yaşadığı için kendisi yürümeyecekti malesef. Çiçekleri oraya giden bir araçla yollamayı planlıyordu. |
|
Çiçekçinin önünde arabasından indi. Tam bu sırada kaldırıma oturmuş küçük bir kız takıldı gözüne. Nedense bu gözyaşlarının sebebini öğrenmek istedi. "Annem için gül almak istiyorum ama param yetmiyor" dedi kız. Adam gülümseyerek; "Gel hadi, dedi. Ben istediğin gülü alacağım sana." Satın aldığı gülü küçük kıza verdi. Ardından kendi güllerini sipariş etti ve annesinin adresini bıraktı. Genç adam kızı annesine götürmek istediğini söyledi. Küçük kız bu duruma çok sevinmişti. "Evet beni annemin yanına götürebilirsiniz." diye atıldı. Yolu tarif etti. Ancak ulaştıkları yer bir mezarlıktı. Küçük kız elindeki gülü, toprağı hala taze olan mezara bıraktı. Tam bu anda ince bir sızı dokundu adamın kalbine. Hemen çiçekçiye geri döndü ve siparişini iptal etti. Satın aldığı bir buket çiçekle 200 mil ötedeki annesinin yanına sürdü arabasını. Ve annesine gülümseyerek, sıkıca sarıldı. |
Sürekli bir koşuşturma içerisindeyiz değil mi ? Gün içerisinde yapmamız gereken pek çok şey var. Bu akışta sürükleniyoruz bir nevi. Hepsini yetiştiremiyorsak bile öncelik sıraları yapıyoruz ve buna göre ilgileniyoruz. Bu belirlediğimiz öncelikleri ne kadar bilinçli yaptığımız sorgulanır. Neye göre karar veriyorsunuz ?
Hepimizin sahip olduğu ve önemsediği değerleri var. Bunlar, iş, başarı, sağlık, ahlak, aile, para gibi pek çok alanda olabilir. Her birine değer verdiğimizi düşünsek bile bunu gündelik yaşamda gösteremiyor olabiliriz. Örneğin bir iş adamı aile, sağlık gibi değerlere çok önem verdiğini söyleyebilir ; fakat her gün eve geç saatlerde geliyor , ailesiyle hiç vakit geçirmiyor ve aklı sürekli işlerinde olabilir. Bu durumda her ne kadar aile gibi değerlere önem verse de bunu gündelik yaşamda gösteremiyordur.
Değerlerimizi bir kayıp yaşadığımızda daha çok hatırlarız belki pişman oluruz. Fakat mutlaka kaybetmemiz mi gerekiyor, artık çok geç olması mı gerekiyor ? Bugün farklı bir şey yapın, sevdiklerinizi düşünün ve onlara bu sevginizi hissettirin…
Bu konuda sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Babalarının ölümünden sonra, mirası babalarının vasiyetine göre paylaşmak üzere kardeşler bir araya gelirler. Fakat bir türlü işin içinden çıkamazlar. Mirası babalarının istediği gibi pay edemezler. Çünkü 17 sayısı ne 2'ye, ne 3'e, ne de 9'a bölünebilmektedir.
"Bu işin üstesinden ancak köyün tecrübe ehli, yaşlı bilgesi gelir!" diye düşünüp, ona giderler; durumu anlatırlar.
Bilge kişi :
"Benim bir devem var, onu da alıp, yeniden hesap yapın!" der.
Bu cömertliğe çok şaşıran oğullar, 18 deveyi pay etmeye girişirler.
Önce 2'ye bölerler, büyük oğul 9 develik payını alır.
Sonra 3'e bölerler, çıkan 6 deveyi de ortanca oğul alır.
Daha sonra 9'a böldüklerinde 2 deveyi de küçük oğul alır.
Ama, bütün develeri paylaştıktan sonra ortada fazladan bir deve kalır yine. Oğullar bu duruma da bir çözüm getirmesi için yaşlı bilgeye başvururlar.
Bilge kişi güler ve:
"İyi öyleyse!" der. "Sorun çözümlendiğine göre, ben de devemi geri alabilirim öyleyse."
Hayat karmaşık. Pek çok sorun var önümüzde sıralanan. Hepsi de çözülmeyi bekliyor. Hatta bazen öyle anlar var ki hiç birini görmeyip sadece uzaklaşmak kaçmak istersiniz. Bunlarla yüzleşmemek uğruna yaşamın içinden pek çok şeyden kaçınırsınız. Ve bu çaresizlik hissi pek çok fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklara yol açabilir. Kendinizi bedensel olarak yorgun, bitkin, aşırı gergin ve tetikte hissedebilirsiniz. Psikolojik olarak kendinizi işe yaramaz hissedebilir veya depresyon gibi rahatsızlıklar yaşayabilirsiniz. Bununla birlikte sosyal yaşamdan çekilir, okul ve işte başarısızlıklar yaşayabilirsiniz. Peki sorunları çözmek o kadar da zor mudur ?
Sorunlarınızı çözmek için öncelikle onunla yüzleşme cesareti göstermelisiniz. Çoğu kişi yüzleşmekten korkup sorunu görmezden gelmektedir. Bu ise sorunu ortadan kaldırmayıp bazı durumlarda daha da kötüleştirebiliyor. Bu bakımdan ilk adım sorunun olduğunda bununla yüzleşme ve kabul etmektir. Sonra problemi net bir şekilde tanımlamak gerekmektedir. Ardından komik veya saçma da olsa tüm seçenekleri yazın. Her bir seçeneğin olası avantaj ve dezavantajlarını belirleyin. Bu kar zarar hesabına göre uygun olduğunu düşündüğünüz bir seçeneği uygulayın. Uyguladıktan sonra sonuçlarını mutlaka değerlendirin. Kötü gittiyse neden kötü gitti ve nasıl daha iyi hale getirildi diye analiz etmek faydalıdır ya da tamamen farklı bir seçeneği seçebilirsiniz. Yani çözüme ulaşmak sizin elinizde. Bir sorun olduğunda o sorunu çözemem diye düşünüp bırakmak yerine, sorunu etkili bir şekilde değerlendirirler. İlk aşamalarda sorun çözme süreci biraz ağır ilerlese de daha sonra pratiklik kazandıkça daha hızlanır ve otomatik hale gelir. Ve kişi sorunları çözmeye başardıkça kendine güveni gelir, sorun yaşamaktan korktuğu için kendini geri çekmez ve problemlerle karşılaştığında panik olmaz.
Unutmayın bazen sorunlar düşündüğümüz kadar karmaşık ve çözümü çok zor değildir. Biz bu sorunu çözemem diye düşünürken bazen çok yakınımızda öylece bizim onu görmemizi bekliyor olabilir.
Bu konuda sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Genç ve başarılı bir yönetici, yeni Jaguar'ıyla bir mahalleden hızlı bir şekilde geçiyordu. Parketmiş arabaların arasından yola aniden çıkabilecek çocuklara dikkat ediyordu ve bir şey gördüğünü sanarak yavaşladı. Arabayla caddeden yavasça geçerken hiç çocuk göremedi fakat arabasının kapısına bir tuğla atıldığını farketti. Aniden arabasını durdurarak tuğlanın fırlatıldığı yere geri döndü. Arabadan indi, orada bulunan küçük bir çocuğu tuttu ve onu parketiği arabasına doğru iterek bağırmaya başladı; "Bunu neden yaptın? Sen de kimsin, ne yaptığının farkında mısın?"... İyice sinirlenerek devam etti; "Bu yeni bir araba ve atmış olduğun bu tuğla bana çok pahalıya malolacak. Bunu neden yaptın?"
Çocuk yalvararak cevap verdi:
- Lütfen efendim. Çok üzgünüm ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum. Eğer tuğlayı fırlatmasaydım kimse durmazdı.
Parketmiş arabalardan birinin arkasına işaret ederken çocuğun gözyaşları çenesine süzülüyordu... Sonra devam etti:
- Kardeşim kaldırımın kenarından yuvarlandı ve tekerlekli sandalyesinden düştü. Ben onu kaldıramıyorum. Lütfen onu tekerlekli sandalyesine oturtmam için bana yardım eder misiniz? Benim için çok ağır.
Bu durumdan son derece duygulanan genç yönetici, boğazında büyüyen yumruyu zar zor da olsa yutkundu. Yerdeki genci kaldırarak, tekerlekli sandalyeye geri oturttu. Mendiliyle, çizik ve yaraları sildi ve gencin ciddi bir yarası olup olmadığını kontrol etti. Küçük çocuk genç yöneticiye dönerek:
- Teşekkür ederim efendim. Tanrı sizi korusun, dedi.
Genç yönetici, küçük çocuğun ağabeyini kaldırımdan evine doğru götürmesini izledi. Bulunduğu yerden arabasına geri dönmesi oldukça uzun sürmüştü. Uzun ve yavaş bir yürüyüştü...
Genç yönetici, kapıyı hiç tamir ettirmedi. Kapıda oluşan çöküğü, hayatını birisinin kendisine tuğla atmasını gerektirecek kadar hızlı yaşamaması gerektiğini hatırlatması için öylece bıraktı. Tanrı, bazen ruhunuza fısıldar ve kalbinize konuşur. Bazen, dinleyecek kadar zamanınız olmadığında ise, size bir tuğla fırlatır. İster fısıltıyı dinleyin, ister tuğlayı bekleyin. Karar sizin...
Çok hızlı yaşıyoruz. Belki günümüz şartları bunu gerektiriyor; belki kendimiz başka türlüsünü yapamıyoruz; fakat bu hız giderek de artan bir hız giderek de artıyor. Sürekli bir koşuşturmaca halinde, yaşamdaki isteklerimizi elde etmeye çalışıyoruz. Peki biz bu şekilde koşarken etrafımızda neler oluyor ?
Dikkatimiz kendimiz ve günlük yaşam problemlerinin üzerinde olduğu müddetçe oldukça şeyi kaçırıyor olabiliriz. Gün ne zaman başlıyor ne zaman bitiyor farkında olmazken etrafımızda neler kaçırıyoruzdur kim bilir. Belki bizden ilgi bekleyen biri vardır, belki yardıma muhtaç biri vardır ya da sağlığımızda problem olabilir . Kendimizi yaşamın hızına çok kaptırdıysak bunları fark etmiyor olabiliriz. Ne zaman bizden ilgi bekleyen çekip giderse veya sağlık sorunu yaşarsak yani bir nevi birileri bir tuğla fırlatırsa o zaman farkına varırız. Ve fırlatılan o tuğla canımızı çok yakabilir. Buna gerek duymadan yaşam koşturmasından sıyrılıp etrafımıza bakmak önemlidir.
Bu konuda sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Mozart, bulunduğu şehirden uzakta bir konser verecekti. Tüm hazırlıklar tamamlanmıştı ve konser başlamak üzereydi. Mozart konser salonuna girdiğinde salonda sadece on kişi vardı. Salondakiler konserin iptal edilip edilmeyeceğini soruyorlardı. Mozart piyanosunun başına geçti ve tuşlara dokunmaya başladı. Salonda kaç kişi olduğuna değil, yalnızca vereceği konsere odaklanmıştı tüm varlığıyla. Düşüncesi yalnızca piyano çalma üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu yüzden iç durumu ve vücut etkinliği mükemmeldi. Tüm bedeni müziğin ahengi ile yoğrulmuştu. Sanatın üstün gücüne inanıyor kendini ve onu dinlemeye gelen insanları adeta tedavi ediyordu. 0 sırada Mozart'a salonda kaç kişi olduğunu sorsalar her halde söyleyemezdi. Konserini bitirdiğinde içerideki on kişinin alkışı bütün salonu dolduruyordu. Mozart ve onu dinleyenler benzersiz bir gün yaşamışlardı. Mozart, akşam eşine yazdığı mektupta şöyle diyordu: "Burada harika bir konser verdim ve herkes beni ayakta alkışladı."
Her birimizin bir uğraşısı var. İşimiz, hobilerimiz, sorumluluklarımız… hayatımız bunlarla dolu. Peki ne kadar kendimizi işimize gerçekten veriyoruz ?
Elimize aldığımız işi sahiplenmek, ona tutkuyla bağlanmak, dışarıdan gelen sözlere kulak asmadan onun uğrunda gitmek oldukça önemlidir. Bunun için öncelikle yaptığınız işe tutkuyla bağlanmak olacaktır. O işi ne kadar çok severseniz, ona bağlanırsanız aklınızda hep o olur, onunla uyanır , onunla uyursunuz. O iş size iş gibi değil hobi gibi gelir, gereklilik olmaktan çıkar hobi haline gelir. Ve hal böyle olunca gerçekten odaklandığınızda etrafınızdaki kimse o kadar önemli değildir. Onların yorumları, eleştirileri arka planda kalır ; sadece işiniz ve siz varsınızdır.
Yaptığınız her ne ise etrafınıza kulak asmayın. Diyelim ki sunum yapıyorsunuz ve çok heyecanlısınız. Birkaç kişinin sunumun yarısında çıktığını gördünüz, bir kaçının sizi dinlemediğini farkettiniz. Aldırmayın, devam edin. Dikkatiniz ve ruhunuz yaptığınız işte olsun. Onu hissedin, yaşayın, bağlanın. Siz gerçekten bu işi yaşayınca ve zeck aldıkça göreceksiniz ki etrafınızdaki kişiler de bun fark edecek ve onlar da en az sizin kadar zevk alacak.
Bu konu ile ilgili sorunlar yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:
-Benim bundan öğrendiğim şu oldu, der. Bir insanın istekleri ile aras೩ndaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.
Korku oldukça doğal bir duygudur. Aslında bir bakıma işlevseldir ; hayatta kalmamızı sağlar. Eğer karşıdan karşıya geçerken hiç korkmazsanız büyük olasılıkla bir araba çarpar ve ölürsünüz ya da eli bıçaklı bir saldırgan size doğru koşarken, kaçıp kurtulmamızı sağlayan da korkudur. Bu derece işlevsel olan korku duygusu bazen önümüze çok engel çıkarabilmektedir.
Dışarıdan gelen uyarıcıları “tehlike” olarak algıladığımızda korku hissederiz. Fakat ya yanlış bir algılama varsa? Gerçekte tehlikeli olmayan uyarıcıları aklınızdan geçen düşünce ve yorumlarla tehlikeli olarak algılıyor olabilirsiniz. Ve bazı durumlarda güçlü fizyolojik tepkiler gösterebilir ya da o durumlara hiç girmiyor olabiliriz. Bu durumda korku işlevselliğini kaybedecek ve neden olduğu kaçınmalar ile olumsuz sonuçlar yaşatacaktır.
Siz de başarısız olmaktan korktuğunuz için yeni bir projeye girmemiş olabilirsiniz. Birileri size güler ve rezil olurum korkusuyla yaratıcı fikirlerinizden bahsetmemişsinizdir. Yalnız kalmaktan çok korktuğunuz için size kötü davranan kişiler ile birlikte olabilirsiniz. Eleştirilirim korkusuyla içinizden geldiği gibi davranmıyor olabilirsiniz. Kapana kısılmış gibi bir hayat değil mi ? Tıpkı yaşamdan çekilmişsiniz gibi… Bu kaderiniz olmak zorunda değil. Aslında etrafınızda korkulacak bir şey yok, tehlike algısını kendiniz yaratıyorsunuz.
Siz de bu konuda sorunlarınız olduğunu düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Meyveli dondurmaya bayılıyordu. Parası yeter miydi, bilmiyordu ama denemekten ne çıkardı! Pastaneye girdi, masaya gelen bayan garsona bir kâse meyveli dondurmanın ne kadar olduğunu sordu 10 yaşındaki küçük çocuk. ‘‘50 sent’’ diye cevapladı bayan garson. Elini cebine soktu ve parasını saydı çocuk. ‘Peki, küçük bir külâh alsam?’ Yan masada bekleyenler vardı, sabırsızdı bayan garson. Ters bir şekilde cevapladı bu kez: ‘‘35 sent’’ Çocuk tekrar saydı elindeki parayı. Kararını verdi. ‘Meyveli olmasa da olur. Sade dondurma istiyorum’ dedi bu kez. Bayan garson dondurmayı getirdi, faturayı masaya koydu ve uzaklaştı. Çocuk keyifle yedi dondurmasını, kasaya parasını ödedi ve ayrıldı. Bayan garson masayı temizlemek için yaklaştığında gördüğü manzara karşısında dona kaldı. Boş kâsenin yanında garson kıza bahşiş olarak sade dondurmadan arttığı 15 sentini bırakmıştı çocuk.
Birilerine bir şeyler vermek , birilerinden bir şeyler almak kadar kolay olmuyor her zaman. Hep bir şeyler istiyoruz diğer insanlardan, hayattan. Tüm uğraşımız istediklerimizi almak için… Peki bunun için bu kadar uğraşıyor iken kendimize dönüp baktığımızda biz bu kadar veriyor muyuz ? Belki bir şeyim yok ki ne vereyim diye düşünüyor olabilirsiniz. Fakat etrafınızdakilere verebilecek o kadar çok şey var ki … En başta en büyük şeyi sevginizi verebilirsiniz, belki ilginizi, desteğinizi, bir küçük gülümsemenizi… Bun küçük detaylar siz çok farkında olmasanız da karşınızdaki kişilere büyük mutluluklar verebilir. Bunu yapmanın sadece etrafınızdakilere değil size de katkısı olacaktır. Unutmayın birilerine ne kadar çok şey verirseniz sizden bir şey azalmayacak tam tersi artacak. Bunun yanında etrafınıza ne kadar çok şey verirseniz, kendinize de çok şey verdiğinizi göreceksiniz. Kendinizi başkalarından ve kendinizden mahrum bırakmayın..
Bu konuda sorunlar yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
“Üç yaşındaki kızı ve ondan iki yaş büyük oğluyla birlikte uzun bir seyahate çıkmıştı. Yollarda çocuklara meyve, çikolata almak için sık sık durur, her defasında aldıkları şeyleri arka koltukta duran çocuklara uzatırken, kimin eli uzansa; “ al, bunu kardeşinle paylaş!” derdi. Bir gün yolun ikiye ayrıldığı bir yerde tereddüde düştü. Sağdaki yolu mu takip etmeleri gerekiyor, soldaki yolu mu derken, eşiyle arasında tartışma çıktı.
Direksiyonun başında o oturduğu için gaza bastı ve kendi dediği istikamette yola devam etti. Eşi onun bu hareketine çok içerledi, suratını astı ve başını yana çevirip onunla hiç konuşmadı. Aralarındaki gerginliği anlamış olacak ki, küçük kızları arkadan uzanıp annesini öptü ve dedi ki:
“al anneciğim, bunu babamla paylaş!”
Biz insanlar tek başına yaşayabilen varlıklar değiliz. Sosyal olma, bir gruba ait olma gibi ihtiyaçlarımız var ; hayatta kalmak ve daha kaliteli yaşamak için başkalarına ihtiyacımız var. Başkalarıyla bir arada olmak ise her zaman çok kolay olmayabilir; bir takım gereklilikleri yerine getirmek önemlidir. Bunlardan bir tanesi de paylaşmaktır. Çocukluğumuzdan beri duyduğumuz ve belki de çocuklarımıza öğretmeye çalıştığımız bir değerdir. Peki neyi paylaşmak ?
O kadar çok şey var ki paylaşılacak; maddi değerler, düşünceler, anılar, duygular…. Ve paylaştıkça görürürüz ki olumlu olanlar daha çok çoğalır; olumsuz olanların ise acısı hafifler. Hiçbir şeyi paylaşmamak ise cimriliği doğurur; duygularını ifade etmede, başkalarına destek sağlamada ve en önemlisi kendine yardım etmede cimrilik...
Her insan zor dönemler yaşamış olabilir. Kimileri neler yaşadığını anlatmaktan, duygularını paylaşmaktan çekinir. Her zorluğun kendisi üzerinden gelmeye çalışır. Bunun sonucunda yaşadığı güçlükler daha da artar; fakat paylaştığında karşı taraftan hissettiği sıcaklık ve empatiyle sıkıntısı hafifler, başka bakış açılarına açık olur. Bunun için paylaşılacak kişi ve onun tutumu ve tarzı çok önemlidir. Herkes aynı desteği ve ilgiyi sağlamayabilir. Bunun için uzmanlardan yardım almak daha etkilidir.
Eğer siz de yaşadıklarınızı paylaşmak konusunda sıkıntı yaşıyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Yeni mezun olmuş bir öğretmen olan Mary, Navajo Kızılderililere ait bir yerleşim bölgesinde öğretmenlik yapmaya başlamıştı. Her gün beş öğrenciyi tahtaya çağırıyor ve ödev olarak onlara vermiş olduğu basit bir matematik problemini çözmelerini istiyordu. Onlar ise, tahtanın önünde sessiz ve isteksiz bir şekilde duruyorlardı. Mary bir türlü anlayamıyordu. Ne eğitim derslerinde, ne de Phoenix'de staj yaparken öğrendikleri bir işe yarıyordu.
‘Neyi yanlış yapıyorum? Neden hep problemi çözemeyecek öğrencilerimi tahtaya kaldırıyorum acaba?’ diye kendi kendine sorup duruyordu. En sonunda, öğrencilere sormaya karar verdi ve genç Kızılderili öğrencilerinden benlik imgesi ve öz değer konusunda şaşırtıcı bir şey öğrendi.
Öğrenciler birbirlerine birey olarak saygı duyuyorlardı ve herkesin problemleri çözmeyi beceremeyeceğini biliyorlardı. Bu genç yaşlarında bile sınıf içerisinde kazanan-kaybeden yaklaşımının sergilenmesinin bir işe yaramayacağını düşünebiliyorlardı. Tahtanın önünde bir öğrenci mahcup olursa bunun kimseye bir şey kazandıramayacağına inanıyorlardı. Onun için, herkesin önünde birbirleriyle rekabete girmeyi reddediyorlardı.
Bunu öğrendikten sonra, Mary sistemi değiştirdi. Artık öğrencilerinin ödevlerini teker teker kontrol ediyordu. Hiçbirini de diğerlerinin önünde mahcup duruma düşürmüyordu. Gençlerin hepsi öğrenmeye hevesliydi. Ama bunu yaparken başka birisini kötü duruma düşürmeyi istemiyorlardı.
Hayatta başarılı olmak hepimizin dileği. Bunun için uzun bir yol var. İlkokul sıralarından , üniversiteye oradan iş yaşamına kadar bu uzun yolda hep iyi olmak amaçlanır . Çoğu birey için bunun yolu başkalarından daha iyi olmak ile olur. Yani başarı tanımı başkaları ile kıyaslanarak oluşturulur. Böylece başarı basamaklarından çok rekabet ve hırs adımları atılır.
Çoğu eğitim sistemi başarılı olmanın tanımını, başkalarının önünce geçmek olarak yaparlar. Böyle bir sistemde çocuklar arkadaşlarının bilemedikleri soruyu bilirlerse , diğerlerinden en önce parmak kaldırırlarsa başarılı olurlar. Daha sonra liselere ve üniversitelere hazırlık sürecinde de benzer durum söz konusu olur; diğerlerinden yüksek puan al ki istediğin yere girebilesin. Ve bu durum işe girerken de benzerdir; diğerlerinden daha iyi ol , onların önüne geç; ancak öyle fark edilirsin…Görüldüğü gibi rekabet duygusu bize küçük yaşlardan itibaren yaşam boyunca aşılanır. Fakat olumsuz sonuçları bulunmaktadır. Başta rekabetin amacı başarılı olmak iken kişi başarılı olmak yerine daha çok hırslı olur. Kişilerarası ilişkileri bozulabilir, fiziksel olarak sürekli gergindir. Kaygı, stres, her an tetikte olma hali, tedirginlik, huzursuzluk en başta gelen duygularıdır. Bu duygular ve karmaşık zihinle hedeflediği başarıya ulaşması da oldukça güç olur.
Başarılı olmak ve bu süreçte sağlığınızı kaybetmemek istiyorsanız, yıllarca öğretilene karşı çıkın, başkalarıyla rekabet etmeyi bırakın. Hayatın her döneminde yarışacak pek çok kişi var ve hepsini geçmek mümkün değil olsa bile sonu başarı değil tükenmişlik olacaktır. Sadece kendi yapabildiklerinizi fark edin ve kendi performansınızı en iyi hale getirmeye çalışın.
Bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermişti… Bahar boyunca bitki kavak ağacına sarılarak boy göstermeye başladı… Yağmurların ve güneşin etkisi ile büyümesini hızla sürdüren kabak, kısa sürede kavak ağacı ile neredeyse aynı boya geldi… Hızla büyümesinden gururlanırken bir gün dayanamayıp kavağa sordu: “sen kaç ayda bu duruma geldin ağaç?” “on yılda” dedi kavak… Kabak çiçeklerini sallayarak güldü… “on yılda mı? Ben neredeyse iki ayda senin boyuna geldim…” Kavak ise kabağın bu sözlerine güldü ve “çok doğru” diye karşılık verdi sadece… Günler günleri kovaladı ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye başladı, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar artıkça da aşağıya doğru inmeye… Bu kez biraz da kuşkuyla sordu kavağa… “neler oluyor bana ağaç?”… Kavak sakin bir şekilde yanıtladı kabağı… “Telaşlanmaya gerek yok ölüyorsun”… Kabak hiçbir şey anlamadı sordu “niçin?” diye... Kavak yine sakin sakin yanıtladı… “ çünkü benim on yılda geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştın”…
Hayatta hepimiz bir yerlere gelmeye çalışırız; iyi kazanmak, iyi bir kariyer edinmek, saygınlık kazanmak gibi pek çok şey hedefleriz. Fakat ilerlemek hep zaman alır. Önümüzde yükselen merdivenlerin hiçbir zaman atlayarak en tepesine ulaşamayız, basamakları çıkmak gerekmektedir. İlerlememiz gereken uzun ve sabır gerektiren bir yol olabilir.
Sabırlı olmak güç bir beceridir. Zaman içerisinde öğrenilir. Bir çocuk düşünün eğer parka gitmek istiyorsa o anda gitmek ister, diretir, ağlar…Sonra zamanla her istediğini anında elde edemeyeceğini, beklemeyi , bu sürecin gerekliliği ve faydalarını öğrenir. Yetişkinlikte bu deneyimini çeşitli durumlarda kullanır. Fakat bazen çocuk tarafımız baskın gelebilir. İstediğimiz şeyi “bir an önce” elde etmek isteyebiliriz. Bunun sonucunda sürece değil sonuca odaklanırız . Sürekli kaygılı, tedirgin ve gergin olabilir, fiziksel belirtiler gösterebiliriz. Bu belirtiler de yaşamımızı giderek güçleştirebilir.
Hedeflerimizin olması bizi canlı tutarken, bu konuda sabırsızlık yaşamak görüldüğü gibi fiziksel ve psikolojik sağlığımızı olumsuz etkilemektedir. Bu yüzden isteklerimize ilerlerken onların anında olmasını beklememeliyiz. Sonuca odaklanmak yerine sürece odaklanmalı ve basamakları adım adım tırmanmanın zevkine varmalıyız. Böylelikle daha sakin olur ve daha sağlıklı oluruz.
Eğer istediğiniz şeylere ulaşmada acele ediyorsanız , yeterli sabrı gösteremiyorsanız ve bu sizin fizyolojik ve psikolojik sağlığınızı etkiliyorsa psikolojik destek almalısınız. 0216 347 60 03 – 0533 373 81 23
İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler. Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkar.
Uzun bir yürüyüşten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle, 'Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?' der.
Baba; 'Ben de yorgunum oğlum'' der demez çocuk ağlamaya başlar. Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser. Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar.
Sonra dalı oğluna verir. 'Al oğlum, sana güzel bir at' der. Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar.
Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile...
Baba gülerek kızına: 'İşte yaşam budur kızım. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin.
İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşe ile yoluna devam et. Bu at, bir arkadaş, bir şarkı, bir çiçek, bir şiir yada bir çocuğun tebessümü olabilir.
Yaşamda her zaman her şey yolunda gitmeyebiliyor. Bazen bir engel ile karşılaşabilirsiniz. Hiçbir zorluk çıkmadan geçen hayattan zaten zevk alamayız. Zorluklar çıksın ve onları aşma becerisi gösterelim ki güzel zamanlarımızın farklında olup huzurla dolalım.
Peki zorluklarla karşılaştığımızda ne yapıcaz ? Çoğu insan bu durumu öyle bir algılar ki sorunu gözünde çok daha fazla büyütebilir, sonuçlarını felaket gibi görebilir ve sorun odaklı düşündüğü için etrafındaki potansiyel çözümleri göremez. Bu durumda yapılacak şey çözüm odaklı olmaya çalışmaktır; kafanızda sorununuz olmasın, nasıl çözerim olsun? Ve etrafınıza dikkatlice bakın. Darlaşan algılarınız nedeniyle çözüm fırsatlarını bırakın değerlendirmeyi göremiyor olabilirsiniz. En ufak olasılıkları değerlendirin. Umudunuzu asla kaybetmeyin.
“Mutlaka bir çözümü var ve ben göremiyorum, şimdilik göremiyorum” diyin. Ve asla pes etmeyin…
Bu konuda sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz .0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Cemal Reis, elli beş yaşında bir kaptan emeklisi idi ve emekli maaşı ile kıt kanaat geçinirdi. Hiç evlenmediği için, hep sıcak bir yuvanın, ona sevgileri ile hayat verebilecek bir eşin ve evlatların hasreti ile yanıyordu. Onu teselli eden tek şey, arada bir de olsa eski teknesi ile balığa çıkmaktı. O sabah, her zaman olduğu gibi erkenden uyandı. Denizde kahvaltı etmeyi sevdiğinden, kalkar kakmaz nevalesini hazırlayıp evinden fazla uzakta olmayan teknesine doğru yola koyuldu. Tabiat, sabahın o erken saatinde, tüm sessizliği ile reisin kanına huzurla karışık bir mutluluk şırınga ediyordu.
Fakat, akşama doğru çıkan fırtına, tüm huzurunu birden kaçırıverdi. Zaten yılların üzerine bindirdiği bir yığın yükle eskiyen teknesi, kısa sürede alabora olmuştu. Çok kereler böyle fırtınalarla karşılaştığından, sonuna kadar direnmesi gerektiğini biliyordu. Sabaha karşı, onu bir kalas parçasına tutunmuş, baygın bir halde buldular. Fırtına çoktan dinmişti. Reis, kurulanıp giyindikten sonra umursamaz bir tavırla kendisini bulanlara sordu: “Balıklarım nerede?
Çoğu bireyin yaşamda bir amacı vardır. Kendimizi iyi hissettirecek şeylerin peşinden koşarız. Bunlar kimimiz için para, kimimiz için aşk, kimimizin için başarı olabilir ve bu liste çok uzundur. Peki herkes bu amaçlara tıkır tıkır hiç zorlanmadan mı ulaşır
Amaçlarımıza ulaşmak bir süreçtir. Bazen uzun bazen kısa bir yoldur. Bu yolda bazı engellerin karşımıza çıkması kaçınılmazdır. Hatta işlevi bile olabilir; eğer engeller çıkıp sorunlarla karşılaşmazsak ulaştığımızda aldığımız haz daha düşük olur. Fakat sorunları atlatıp istediklerimize kavuşursak o zaman memnuniyetimiz ve sevincimiz artar.
Peki sorunlarla karşılaştığınızda ne yapmalısınız ? Öncellikle sorunu görüp , kabul etmeniz önemlidir. Yani sorun yokmuş gibi davranmak yerine sorunu fark edip, onu tanımlamak gerekmektedir . Sorun tam olarak ne , hangi ögeleri içeriyor, neden sorun? benim için nasıl sonuçlar doğurabilir ? gibi soruları sorabilirsiniz. Sonraki adım aklınıza gelen tüm çözüm önerilerini listelemektedir. Daha sonra her bir seçeneğin avantaj ve dezavantajlarından bir tanesi seçilir ve çözüm denenir. Ardından bu çözümün işe yarayıp yaramadığı değerlendirilir. Eğer yaramamışsa üzerinde değişiklikler yapılabilir ya da başka seçenek denenir. Böylece sorunlar çözüldüğünde siz sorun çözme konusunda deneyimli olmuş olursunuz. Bu deneyim size amaçlarınıza ulaşma konusunda ayrıca bir güven verir. Böylece sorunlarla karşılaştığınızda vazgeçmez, her ne olursa olsun devam edersiniz.
Bu konuda sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
Büyük mağazanın duvarına dayanmış, sigarasını içiyordu. İhtiyarca bir adam yanına yaklaştı:
-Oğlum, dedi, boşuboşuna dikilip sigara içmek, tembelliktir. Böyle vaktini boşa geçireceğine, çalış! Gençliğine yazık! Çalışırsan, belki şu duvarına dayandığın mağazanın sahibi olursun...
Genç, sigarasından bir nefes daha çektikten sonra cevap verdi:
-Siz bana söylediklerinizi kendiniz tatbik ediyor musunuz?
-Ediyorum tabii...
-Sigara içmez misiniz?
-Hayır!
-Çok çalışır mısınız?
-Hiç boş durmam!
-Bu mağazanın sahibi olabildiniz mi?
-Hayır...
Genç adam sönen sigarasını yere attı, yeni bir sigara yaktı ve:
-Ben bu mağazanın sahibiyim... dedi.
Başarılı olmak istiyorsanız çalışmak en önemli gereklilik. Peki ne kadar çalışmak ? Çok çalışmak başarılı olmanın her zaman garantisi değil. Bir sınava hazırlanan iki öğrenci düşünelim. Biri saatlerce çalışıyor, her bir bilgi kırıntısını okuyor ve öğrenmeye çalışıyor. Fakat önemsiz ya da yanlış bir konuya çalışıyorsa ya da yanlış teknik ile çalışıyor ise konuları yeterince öğrenemez, öğrense bile bir düzen içerisinde olmadığından hepsi birbirine karışır. Ve sonuçta sabahlara kadar çalışsa da başarılı olamaz. Diğer öğrenci ise kendi öğrenme stilinin, hafıza yeteneklerinin farkındadır ve konuları öncelik sırasına göre ayırır ve öyle çalışır. Cevaplarken daha rahat hatırlar, gereksiz bilgiler ile kafası karışmaz ve daha başarılı olur. Üstelik sabahlara kadar çalışmaz belki 3-4 saat çalışır. İki öğrenci arasındaki fark verimli çalışmaktır. Bunu iş konusunda da düşünebilirsiniz. Her gün sabahın 6 sında kalkıp akşam geç saatlere kadar çalıştığınız bir işiniz olabilir. Fakat yıllarca bu şekilde çok çalışmış ama pratikleşemeyip, hep yerinizde sayarsanız ömrünüz boyunca aynı saatler içerisinde çalışıp aynı sonucu alacaksınız. Fakat pratik yollar düşünüp, kendinizi araştırma ve ilerletme yoluna giderseniz gelişebilirsiniz.
Önemli olan çok çalışmak değil zamanı ve enerjinizi uygun şekilde kullanarak verimli çalışmaktır. Bunun için kendinizi tanımanız ve sürekli ilerletmeniz çok önemlidir. Aksi takdirde hem çok çalışmış , pek çok vakit harcamış ve yorulmuş ama bir sonuç alamadan hep yerinizde saymış olursunuz.
Bu konuda sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alabilirsiniz. 0216 347 60 03- 0533 373 81 23
YANLIZ DEİLSİN
Adamın biri bir gece bir rüya görmüş; upuzun bir kumsal boyunca yanında tanrı ile yürüyormuş.Onlar yürürken tam karşılarındaki gökyüzünden de
bir film şeridi gibi adamın hayatından sahneler geçiyormuş.Kumsal adamın hayat yolu imiş sanki.Adam kumda iki çift ayak izi kaldığında dikkat etmiş...Bir çifti kendisinin bir çifti tanrının.Hayatının son sahnesi de gökyüzünden geçtikten sonra adam,kumdaki ayak izlerine boydan boya bir daha bakmış ve birden bir şey dikkatini çekmiş.Hayat yolunun pek çok bölümünde kumda sadece bir çift
ayak izi görülüyormuş ve adam dehşet içinde farketmiş ki ,ayak izleri, teke, hayatının en kötü, en acı anlarında iniyor.Bu keşfi onu fena halde rahatsız etmiş
ve tanrı'ya sormaya karar vermiş.Tanrım... Eğer sana inanırsam senin yolundan gidersem her zaman yanımda olacağını, her zaman yanı başımda yürüyeceğini söylemiştin...Oysa, hayat yoluma bakıyorum. En zorlu en kötü, en acılı
anlarımda sadece bir çift ayak izi görüyorum kumda...Anlayamıyorum tanrım, anlayamıyorum....Hayatın kolay günlerinde yanımda yürüyorsun da sana en muhtaç olduğum anlarda beni niye terk ediyorsun?
“Sevgili, çok sevgili evladım....Ben seni çok sevdim ve hiç terk etmedim. Hayat yolundaki o zorlu sınav günlerinde yani en acilen kötü anlarında kumda hep bir çift ayak izi gördün. Dikkat et ! Ayak izleri teke indiğinde derinleşiyor. Çünkü, o sıralar ben, seni kucağımda taşıyordum...
Yaşamda herkesin zor zamanları olmuştur. O zamanlarda kendinizi çökkün çaresiz, umutsuz hissedebilirsiniz. Sanki koca dünyada sadece siz varsınızdır, yanınızda kimse yok gibidir. Sadece siz ve asla çözülmeyecek gibi duran kocaman sorununuz vardır. Böyle zamanlarda kendinizi daha da çaresiz hissedebilirsiniz. Bu çaresizlik ve umutsuzluk sizi daha da kötü bir duruma sürükleyebilir.
Zor durumlarda kendinizi en yalnız hissettiğiniz zamanlarda etrafınıza bir kez daha bakın; acaba gerçekten düşündüğünüz kadar yalnız mısınız ? Belki görünmez bir el sizin hep sırtınızdadır. Belki yaşadığınız sorunlarla ilgili sizin haberiniz olmadan yardım etmeye , çözümler aramaya çalışıyordur. Çözüm bulamasa bile hep sizin yanınızdadır her zaman destek olmaya çalışıyordur. Böyle bir kişinin varlığını bilmek bile size daha iyi hissettirecektir. Böyle zamanlarda sorunlarınıza o kadar yoğunlaşmış olabilirsiniz ki etrafınızdaki destek sistemlerini, yardım çabalarını göremeyebilirsiniz. Bunun için etrafınıza daha dikkatli bakın, size destek sağlayan kişileri görün ve yardım istemekten çekinmeyin.
Bu konuda sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız psikolojik destek alın 0216 347 60 03- 0533 373 81 23